27 Aralık 2011 Salı

Can Dündar'ın Şebnem Ferah röportajı

Şebnem Ferah aslına bakarsanız, benim albümlerinin tamamını satın aldığım tek sanatçı diyebilirim. Çünkü onun albümlerini internetten indirmek ihanet gibi geliyor bana. Onu dinlerken aldığım hazzın bir bedeli olmalı diye düşünüyorum. Parayla ölçülmese de bu haz, ona destek olabilecek başka bir yol bilmiyorum. Aslında bir sanatçı dinleyicisine bunları hissettirebiliyorsa, ne mp3′lerin internette bedava olarak dağıtılması, ne de sokaklarda satılan CD’ler sanatçının gelirini baltalamaz. Aksine onun tanıtımına yardımcı olan unsurlar olurlar. Öyle ki Can Kırıkları’nın paketini bile açmadım henüz. Bu cümlenin üstüne Can Dündar lafı da ne güzel gitti. Bakalım Can abi Şebnem Ferah hakkında neler yazmış? Şebnem kendisi hakkında neler söylemiş.

‘Deli kız’ ilk kez 15 yaşında sahneye çıktı. Şimdi 30′ların olgunluğunu yaşıyor. “45′ime geldiğimde yine müzik yapacağım ama giderek yalınlaşacağım” diyor
Kaldığı otelin lobisinde buluştuğumuzda başında rengarenk bir kukuleta, yüzünde muzip bir gülücük vardı. Türkiye’nin rock yıldızı olduğuna inanmakta zorlanırdınız. 1997 başında onu bir müzik şirketinin bürosunda ilk kez gördüğümde de aynı şaşkınlığı yaşamıştım. Yine başında gündelik bir bere vardı. Tanıyamadım. Oysa ilk klibi Yağmurlar çıkmış, şarkı dillerde gezer olmuştu.
Sonraki aylar boyunca Kadın dışında albüm dinlemeyecek, nerede bir Şebnem Ferah konseri yakalarsam gidip izleyecektim.
Adı televolelerde hiç gezinmedi ama kısa zamanda rock denince akla gelen isim oldu.
Kemancı’da, Saklıkent’te, ODTÜ’de defalarca izledim onu.
Ve her çıkan albümünde Kadın’ın tadını aradım.
Siyah deriler içinde Kukuletalı muzip kız’, söyleşimizden üç saat sonra Saklıkent’in sahnesindeydi ve üç saat önceki çocuksu halinden eser yoktu. Dümdüz saçları asice dalgalandırılmış, vücudu adeta siyah ikinci bir deri ile kaplanmış, elindeki gitarla bir Suzy Quatro görüntüsüne bürünmüştü.
Baş, orta ve serçe parmaklarını havada dalgalandıran, cep telefonlarıyla fotoğraf çekip, ses kaydı yapan gençlerin “Şebo sen bizim her şeyimizsin” tezahüratı ve kırmızı-mor ışıkların huzmesi altında elektro gitarının tellerine vurdu Şebnem; gitarın uğultusuna çığlığıyla eşlik etti:
“Çocukken sahip olduğum kırmızı rugan ayakkabılar/ onlar da senin gibi çok tatlıydılar/ama canımı yakardılar, acıtırdılar.”
Kırmızı rugan ayakkabılar
‘Kırmızı rugan ayakkabılı kız’, bir tatil kasabasında doğmuştu.
Ailesi Yalova’ya Üsküp’ten gelmişti. Tam bir sokak çocuğuydu, ‘deli kız’. Dersleri de iyiydi ama, okul dönüşü önlüğü atıp top peşine koşanlardandı. Öğretmen olan babası bağlama, mandolin, piyano çalar, arada annesiyle düet yapıp Rumeli türküleri söylerlerdi.
Küçük Şebnem’i müzisyenliğe sevk eden, biraz da ailedeki müzik sevgisi oldu.
İlkokulu bitirince Bursa kolejine yatılı kaydoldu. 13 kızla bir arada kaldığı yatakhanesinde tek mutluluğu müzik dinlemekti. Ablası evde Abba dinlerdi. Okulda volkmeninin kulaklığında ise Bon Jovi gibi popüler rockçılar vardı. Artık kararını vermişti:

Şarkı söylemek istiyordu.
Lise 1′de Yalova’daki bir akrabasına bisikletini verdi, gitarını aldı. Şimdi deli gibi gitar çalıyor ve İngilizce şarkı sözleri yazıyordu.
Yatılı okuldan izinli olduğu Çarşambaları akustik gitar dersleri alıyor ve hafta sonları Yalova’daki odasında klasik gitarı ve küçük keyboard’uyla Scorpions’un Still Loving You’su gibi balatları çalmaya çalışıyordu. O yıllarda bir Londra gezisinde Soho’da bir müzik mağazasından Seth Riggs’in CD ve kitaplarını aldı. Riggs, Madonna’dan, Pavarotti’ye kadar pek çok müzisyen yetiştirmişti. Onun CD’lerinden gırtlağını nasıl kullanması gerektiğini öğrendi. Hâlâ her konser öncesi Seth Riggs’in CD’leri ile etüd yapmadan sahneye çıkmıyor.
Volvox dönemi Lise 2′de Bursa’daki bir stüdyoda kiralık enstrümanlarla ilk grubunu kurdu:
Pegasus.
1987′de Bursa’da düzenlenen bir rock festivalinde ilk kez sahneye çıkıp şarkı söyledi. “Mükemmel bir histi.”
Henüz 15 yaşındaydı.
Bir süre sonra Pegasus dağıldı. Şebnem, birlikte müzik yapacağı grupla arkadaş olmanın önemini keşfetmişti. O yüzden yeni grup için en yakınlarını topladı. Gitarcı Duygu, davulcu Gül, basçı Ebru bir de keyboard’cu bulup birleştiler. Bu, Türkiye’nin kadınlardan kurulu ilk rock grubuydu.
Aradıkları ismi biyoloji dersinde buldular:
Volvox (Latince ‘Bütün Sesler’)

Resim küçültülmüştür. Orjinal haline dönmek için tıklayınız. Orjinal Resim Ölçüleri 975x650 and weights 119KB.
Mutsuz sözler “Hafta sonları eve gittiğimde odama kapanıyor, yemek bile yemeden çalışıyordum. Kafamda bir şeyler çalıyor, içimden sesler geliyordu. Onları mırıldanarak teybe kaydediyordum. Notist değildim henüz, teyptekileri arkadaşlarımın anlayabileceği şifrelere döküyordum. Sonra gitarımla çalıp, üzerine İngilizce söz yazıyordum. Karanlık, mutsuz sözlerdi çoğu… Ya içimden öyle geliyordu, ya da dinlediğim yabancı parçalardan kulağıma yapışmış klişelerdi. Rock raconu öyleydi yani..”
“Yarınlar kadar yakın içimde fırtına
Bu dalgasız deniz durgun aldatır inanma
Yaslanıp gururumun kambur sırtına
Kendime rağmen durmam basar giderim”
ODTÜ öğrencisi 80′lerin sonunda ODTÜ Ekonomi’yi kazanıp ablasıyla birlikte “Çok mutlu zamanlarım geçti” dediği Ankara’ya yerleşti.
Artık yatılı okulun ancak volkmenle müzik dinleyebildiği kısıtlı ortamından kurtulmuş, teybinin sesini dilediği kadar açıp, gönlünce gitar çalabileceği bir mekâna ve sosyal faaliyeti yüksek bir okula kavuşmuştu.
Bu arada amatör gruplarda şarkıcılık yapan konservatuarlı Özlem Tekin’le tanışmış, onu da Volvox’a katmıştı.
Ama grubun diğer üyeleri İstanbul’daki üniversitelere gitmişti. Volvox 1,5 yıl hiçbir yerde çalamamış, dağılmaya yüz tutmuştu. Şebnem için karar vakti gelmişti:
Ekonomist olmak istemiyordu, oysa ‘şarkıcılıkta yol katetmeye müsait olduğunun farkında’ydı.
“Hayır, sen hiç korkma/yarın senin yanında/yeniden koş yollarda/durma, durma!”
Kararını verdi. İkinci sınıfın sonunda ODTÜ’yü bırakıp, Ankara’ya ‘emekliliğinde dönmek üzere’ veda etti ve İstanbul’a, müziğin kollarına koştu.

Kemancı dönemi İstanbul barlarında rock furyası yeni başlamıştı. 18 yaşlarında dört kız, Sıraselviler’de Kemancı’da, Ortaköy’de Sis Bar’da, arada Ankara’da şimdiki Manhattan’da, A-Bar’da haftanın beş günü sabaha kadar çalıyorlardı. Yorgunluktan perişan, ama mutlulardı. Müzik yapıp kiralarını ödeyebiliyorlar, bir yandan da sahne performansını, disiplinini, ‘dinleyiciyi ısıtmayı’ öğreniyorlardı.
Ancak, iki yıl sonra bu tempodan yoruldular. Volvox, sekiz yaşına gelmişti. Sahnede aynı (cover) şarkıları söylemekten ne kendilerini yenileyebiliyor ne beste yapıp söz yazabiliyorlardı.
1994′te dağıldılar. Özlem Tekin ayrılıp bir albüm yaptı. Şebnem de ‘artık kendi şarkısını söylemek istiyor’du.
Sezen devrede Beklenen fırsat tam bu aşamada kapıyı çaldı.
Hazırladıkları İngilizce sözlü bir demo, TRT’de Kokteyl programında yayınlandı. O klipte gitar çalıp vokal yapan Şebnem, Sezen Aksu’nun dikkatini çekti. Sezen “Bulun bu kızı bana” dedi. Kız bulundu. Sezen’in albümünde vokalistlik yaptı. Lâkin o, rock yapmak istiyordu. İyi de nasıl?
Şebnem’in de okuduğu ‘Lanet’ gibi fotokopiyle çoğaltılan fanzinler aracılığıyla yeraltında üreyen bir rock kültürü varsa da, Türkçe rock bugünkü kadar popüler değildi.
O dönem iki gelişme rockçıların önünü açtı:
Biri Metallica’nın İstanbul’daki stadyum konserinde gördüğü muhteşem ilgiydi. Metallica’yı bile şaşırtan bu ilgi büyük bir potansiyelin işaretini verdi.
İkinci gelişme ise Batılı dev müzik firmalarının Türkiye pazarına girmesiydi.
Şebnem, tam bu gelişmelerin ortasında, hem de donanımını tamamlamış, çevre edinmiş olarak, çantasında bestelerle hazırdı.

İlk albüm Raks’ta Sezen Aksu ve Onno Tunç’a Deli Kızım Uyan’ı dinletti.
Bir gün odasına kapanıp yatağına oturmuş ve bu şarkıyı üç dakika içinde hem bestelemiş hem de sözünü yazmıştı. Gitarla en ilkel halinde çaldı:
“Deli kızım uyan/Söylenenler yalan/
Deli kızım uyan/bir tek sensin duyan.”
Harikaydı. Sezen, Şebnem’i karşısına oturtup söz yazarken teknik anlamda nelere dikkat etmesi gerektiğini anlattı, birkaç müdahale yaptı; işte tamamdı. Hazır olan 4-5 şarkıya hiç dokunmadan albüme giriştiler.
“Benim müzikal anlamda aldığım ilk kıymetli hediyedir. Buna prestij albümü olarak bakıyorlardı. Ben iyi şarkı söylediğimi biliyordum.Yaptığım şeye inanıyor, güveniyordum. Ama satılır mı satılmaz mı, belli olmazdı. Yoktu hiç örneği. Benden biraz önce Özlem çıkmıştı ama benimki başka bir kulvardı. Hiç daha önce böyle bir şey yapılmamıştı, dolayısıyla maddi bir risk alıyorlardı.”
Boşuna yaşanmamış Çocukken harçlıklarından, sonraları konserden kalan zamanlarından kısıp çalıştıkları stüdyo emirlerindeydi artık.
İskender, Hakan, Demir, büyük bir şevk ve enerjiyle işe koyuldular. Beş ay gece gündüz çalıştılar. “Teknik anlamda da çok başarılı bir albüm oldu. İlk kez davul ve bas sesi duydu Türkiye.”
Sonuç, inanılmazdı:
Kadın, 400 bin sattı.
24 yaşında, hem de taviz vermeden hedefine ulaşmıştı Şebnem… Artık yolu açıktı. Altı yıl sonra dördüncü albümüne Deli Kızım Uyan’ın ikinci bölümünü şu sözlerle yazacaktı:
“Çok parçalandım/ parçalandıkça çoğaldım diye inanmazsam/
Nasıl yaşarım, nasıl yaşarım?
Hiçbir şey boşuna yaşanmamıştır diye inanmazsam/
Nasıl yaşarım, nasıl yaşarım?”
Olgunluğa dair Acılardan öğrendim müziğe verdim”
Ablandan 11 ay sonra depremde babanı kaybettin. Uzun bir aradan sonra döndüğünde, sözlerin çok daha olgunlaşmış bir kadının sözleriydi.
Deprem sonrası bomboş geldi her şey… Hiçbir şey yapmak gelmedi içimden. Babam, hayatımın çok önemli bir karakteriydi. Depremde onunla birlikte mahallem de gitti. ‘Ben hangi sokakta top oynuyordum’ diye gidip bakmak istesem artık yok öyle bir şey. Böyle şeyler yaşadığında tabii müziğine de yansıyor bu… Bir süre sessiz durdum. ‘Ne oluyor’ diye anlamaya çalıştım. Ama müzik bunu atlatmama yardımcı oldu. Sonra onu bir şekilde üretime çevirebildim. Hatta, garip bir denge ama, müziğime, insanlığıma çok şey kattığını düşünüyorum. Acı, insana kısa zamanda çok şey öğretiyor.
“Sevgilim ve dostum; babam, oğlum,/ arkadaşım, aşkım; her şeyimdin sen” diyen sözlerle döndün. O deli kız, hızla büyümüştü sanki.
Çok hızlı olgunlaşıyor insan… Ve yalınlaşıyor. Ablamın hastalığı çok uzun sürdü. Evde kahkaha attığım zaman kendimi kötü hissederdim. Böyle bir gençlik dönemi yaşadığın zaman sorumluluk duygun o kadar ağır basıyor ki, içinden deli doluluk gelse de yapamıyorsun; bir tarafın hep nahoş bir şey düşünüyor. Ben yeni yeni ‘Ya Şebocum gül biraz’ diyorum kendi kendime.

Sessizliğe dair
Savaşta rockçılar neredeydi?
Rock, doğası itibarıyla dünyaya kafa tutan, protest, muhalif bir müzik… Paul Simon ırkçılığa karşı, Bruce Springsteen teröre karşı albüm yapıyor. Bizde niye mesela savaş karşıtı bir çalışma çıkmıyor?
Aslında çok hissediyorum bunu… Kendimi eğitmeye çalışıyorum. Böyle sosyal meselelerle ilgili bir tavır içinde bulunmak ve bunu estetik bir şekilde sunabilmek de hakikaten çok zaman ve çok iyi donanım isteyen bir şey.
Bir deprem albümü yapabilirdin mesela… Niye olmuyor bu..? Bence olmalı… Ama Türkiye’de zaten profesyonel şirketlerle kontratlı rock müzik yapmak o kadar yeni ki, herkes ayağını yorganına göre uzatmaya çalışıyor.
Batılı müzik şirketleri bu türden çıkışlara sıcak bakmıyor olabilir, ama bir toplu konser de düzenlenemez mi? Zaten biz bu toplu tepki konularında özürlüyüzdür; sadece rock grupları için söylenecek birşey değil.
Ama sanatçılar toplumun sinir uçlarıdır. İlk refleksin onlardan gelmesini bekliyor insan.
Bu konuda sonuna kadar haklısın… Savaş, deprem gibi durumlarda birilerinden müzikal bir tepki bekliyorsa insanlar, bu, ilk rockçılardan gelmelidir.
Oysa tepki bir yana, tersine belli markaların amblemi altında görüyoruz sizleri. Bu, işin özünden taviz vermenizi gerektirmiyor mu? O işi neden yaptığına bağlı. Benim kendi koşullarımla kendi sahnemi Erzurum’a götürme imkanım yok. Yaş ilerledikçe bazı şeyleri heyecanla değil, daha planlayarak yaparken buluyorsun kendini. ‘Estetik olarak ben bunu da güzel anlatabilirim, boyumu aşmaz’ diye hissettiğim gün, böyle şeyler yapma düşüncesi beni çok heyecanlandırıyor. Biraz daha zamanı var.(http://www.tekpaylasim.com/can-dundar-8217-in-sebnem-ferah-roportaji-t25452/index.html?s=f739dd00a34eaa81c39041fc1d0d69f7&)

13 Aralık 2011 Salı

Şebnem Ferah Biyografi

20.yy.'nın 12 Nisan 1972 günü Yalova'da Şebnem isimli kanatsız bir melek gözlerini açtı. Evin en küçük çocuğu olan Şebnem'in müziğe olan ilgisi küçük yaşlarda başladı. Şebnem'in bu ilgisi babasının aldığı küçük keyboardla pekişti.

seboist.com Bu ilgi okul korolarıyla da devam etti.

Şebnem Ferah, başarılı bir ilköğrenimin ardından kolej sınavında da başarılı olup Bursa Koleji'nde öğrenci oldu. Şebnem için müzik, lise yıllarında vokallik yaptığı Pegasus isimli grup ile birlikte vazgeçilmezi oldu. Şebnem Ferah'ın en büyük avantajı ise ailesinin de müzik ile içli dışlı olmasıydı. Minik Melek - Şebnem FerahAnne ve babası müzikal anlamda çok yetenekli insanlar. Evde de pek çok müzik aleti var. seboist.com Dolayısıyla da Şebnem'in en büyük destekçisi de ailesiymiş. Bu durumu şöyle anlatıyor Şebnem Ferah; "Ailende böyle bir şeye tanıklık ettiğin zaman müziğin senin aklına ve kalbine yerleşme biçimi de farklı oluyor. Düşünsene, Bursa'da yatılı bir okula gidiyorum gidiyorum, eve geliyorum, diyorum ki "Ben gitar çalmak istiyorum." şarkı zaten söylüyorum bir grupta. Anlıyorlar bunu, öcü gibi bakmıyolar. Bir grup kuruyorum, küçük küçük festivallere çıkıyoruz, bazılarına geliyorlar, bunlardan mutlu olabiliyorlar. Bu bence benim hayattaki en büyük şansım. Şimdi idrak ediyorum, çaktırmadan hem çok güzel kontrol edip hem de destek olmuşlar, ki bir çok aşık olduğumun farkındaydılar. Bundan beni ayırmaya kalksalar başarısız bir girişim olurdu. Hiç "Ne yapıyorsun, git oku önce." demediler. Bazen tabii ki sezdirdiler. Sonuçta bir kız çocuğuyum. Rock'çı bir küçük kız çocuğu."

Vokallik yaptığı "Pegasus" grubuyla mutluydu. Fakat aklında hep bir kız grubu hayali olan Şebnem, 80'lerde Bursa'da bir stüdyoda tanıştığı Sedat Yıldırım Sarıcı sayesinde kurduğu "Volvox" isimli grubuyla hayalini gerçekleştirmiş oldu.

Asi Volvox - Şebnem Ferah Artık müzik, Şebnem Ferah'ın hayatının merkezi haline gelmişti. Bu durum eğitim hayatını biraz olumsuz etkilemeye başlamıştı. Ama O her şeyin farkındaydı ve ailesinin anlayışını karşılıksız bırakmamak arzusuyla üniversite giriş sınavları için yeniden derslere sarıldı. Bu çalışmaları sonucunda "Ortadoğu Teknik Üniversitesi-Ekonomi Bölümü"nü kazandı. Burada birinci senesini başarılı bir ortalama ile bitirdi. Fakat aklı İstanbul'daki arkadaşlarındaydı. Okulunun 2. senesinde İstanbul'a gitme isteğini ailesiyle paylaştı. Ailesi kızının ancak müzik ile mutlu, başarılı olacağının farkındaydı ve gerekli anlayışı gösterdi. Şebnem Ferah hiç vakit kaybetmeden İstanbul'a gitti. seboist.com Burada "Volvox" arkadaşları ile birlikte bir çok rock barlarda çıkmaya başladılar. Tabii bu arada eğitimini de yarıda bırakmadı. "İstanbul Üniversitesi-İngiliz Dili Ve Edebiyatı Bölümü"nden mezun oldu. Şebnem Ferah çok mutluydu. Fakat bir süre sonra kendi şarkılarını söylemek istedi. Zaten bir süre içinde de "Volvox"un her bir elemanı kendi hayatlarına yön verdiler. Farklı hayatlar çizdiler kendilerine. Böylelikle de "Volvox" dönemi kapandı.

Kadın - Şebnem FerahKendi şarkılarını söylemek isteyen Şebnem, Sezen Aksu ve Onno Tunç'un keşfi ile birlikte hayallerine bir adım daha yaklaştı. Ve "15 Kasım 1996" da ilk solo albümü "KADIN"ı piyasaya çıkardı. Şebnem Ferah bu albümle birlikte büyük bir başarı patlaması yaşadı. Yaklaşık 500 bin albüm satışı oldu. O zaman ki hissini şöyle anlatıyor Şebnem Ferah; "Albüm ticari olarak başarılı olduktan ve sevildikten sonra çok mutlu oldum. Ama mesela çok şaşırmadım. Belki de o zamana kadar hiç karşılık beklemeden, sadece inandığım ve sevdiğim için yaptığım şeylerin sağlamasını görmek gibi bir şeydi benim için.".. Şebnem Ferah ilk konserini "Ege Üniversitesi"nde yaklaşık 6000 kişi karşısında gerçekleştirdi.

Şebnem Ferah'ın bu dönemde yaşadığı çok üzücü olaylar da oldu. 1998 yılında ablası Aycan Ferah'ı yitirdi. Ablasının hastalığının artması O'nun müziğe daha da sarılmasına neden olmuş. seboist.com O zaman ki ruh halini şöyle anlatıyor Şebnem Ferah; "Evinde bir hastalıkla uğraşanlar bilirler. Derin bir mutsuzluk hakim olur. Kahkaha atamazsın. Vicdan azabı çekersin güldüğün zaman. Zannediyorum bu bir genç kız olarak üzerimde ağır bir mutsuzluk oluşturuyordu. Kız kardeşin. Çok üzülüyorsun. Küçüksün. Algılamaya çalışıyorsun. Bir yandan ne kadar çabuk kabul edersen o kadar iyi, bir taraftan da kesinlikle kabul etmek istemiyorsun, hep iyileşecek umuduyla yaşıyorsun. Ve insan, o kadar garip bir yaratık ki, her koşulda hayatta kalmaya çalışıyor. Böyle bunalımlara girip hayattan vazgeçemiyorsun da kendine farkında olmadan küçük yaşam alanları yaratmaya çalışıyorsun. Belki de bu konuyu tek düşünmediğim zamanlar müzikle ilgilendiğim zamanlardı. Zaten müzik benim hayatımın bir parçası olmaktan çıkıp merkezi haline geldikten sonra okulu bırakıp İstanbul'a geldim."

Artık Kısa Cümleler Kuruyorum - Şebnem FerahŞebnem Ferah "Kadın" başarısından sonra 2. albümü olan "ARTIK KISA CÜMLELER KURUYORUM"u "30 Haziran 1999" tarihinde sevenleriyle buluşturdu. Perdeler - Şebnem Ferah Bu isimle de büyük bir başarıya imza atmış oldu. Ne yazık ki olumsuzluklar peşini bırakmadı. Ablasını kaybettikten 1 yıl sonra 17 Ağustos 1999 depreminde babası Ali Ferah'ı yitirdi. Bu dönem onun için büyük bir çöküntü oldu. Ama hiçbir zaman kendini bırakıp hayata küsmedi. Aksine ürettikçe üretti.

Bu arada "03 Ekim 2001" günü çıkardığı "PERDELER" albümünü de şöyle anlatıyor; seboist.com"Beni heyecanlandıracak, iyi hissettirecek, hayata bağlayacak şeylere devam ve gayret ettim. Güçlü olduğuma inanmak istiyordum sanırım. Hatta "Perdeler" albümünü de bu dönemde kaydettim. Gel gör ki bir an geldi ve öyle bir patladım ki, bardağın fazladan tek bir damla bile alamayacağını idrak etmiş oldum. Bastırmaya çalıştığım tüm üzüntülerimin acısı aynı anda içimde patladı ve çok yakın zamanda "Perdeler"i çıkarmış olmama rağmen konser dahil hiçbir şey yapmadım, yapamadım. Sadece markete gitmek için evden çıkıyordum."

Kelimeler Yetse - Şebnem Ferah Bir süre sonra kendini toparlamayı başaran Şebnem Ferah gitarını eline alıp yeniden müzik yapmaya başladı ve o dönemde yaptıklarını "15 Mayıs 2003" günü çıkardığı "KELİMELER YETSE" albümünde topladı. Bu albümle birlikte yeni bir dönüş yapan Şebnem Ferah kendisini yeni bir temponun içine attı. Can Kırıkları - Şebnem FerahRöportajlar, TV programları, konserler derken yoğun bir dönemin ardından 5. albümünün çalışmalarına başladı.

seboist.com Sessiz sedasız geçen 1 yılın sonunda Şebnem Ferah 5 Temmuz 2005 gününde yeni şarkılarıyla sevenlerine merhaba dedi. 5. albümü olan "CAN KIRIKLARI" ile bu kez daha sert bir soundla çıktı karşımıza ve her albümünde olduğu gibi büyük başarılara imza attı. Bu albümle birlikte bir çok konser turnesine çıktı Şebnem Ferah.

Şebnem Ferah'ın sevenlerine son armağanı ise 10 Mart 2007 günü Bostancı Gösteri Merkezi'nde Orhan Şanlıel'in şefliğindeki senfoni orkestrası ile birlikte verdiği senfonik konseri içinde barındıran "İSTANBUL SYMPHONIC PROJECT" isimli DVD albümü. Şebnem Ferah'ın bu albümü yüz binlerce satıyor ve yine büyük bir başarıya imza atıyor.

Şebnem Ferah'ın 10 yıllık solo geçmişinde onu hiçbir koşulda yalnız bırakmayıp başarılarına birlikte imza attığı 5 grup arkadaşı daha var. Bass gitarda Volvox döneminden beri yanında olan "Buket DORAN", Elektro gitarda "Metin TÜRKCAN", Davulda "Aykan İLKAN", Klavyede "Ozan TÜGEN" ve geri vokalde 2003 yılından beri birlikte çalıştığı Ozan Tügen'in kardeşi "Ceren TÜGEN AKYILDIZ". Istanbul Symphonic Project - Şebnem Ferah

Şebnem Ferah'a albümlerinin yanı sıra, kimi sanatçılara geri vokalleriyle, kimi sanatçılarla yaptığı düetlerle, bir çok film ve reklam müziklerinde de rastlamak mümkün. Ayrıca çok göz önünde yapmasa da birçok yardım kampanyalarında da..

Volvox dönemiyle birlikte 20 yıl boyunca biz dinleyicilerine hiçbir şey vaat etmedi. Tek yaptığı sevdiği işi yapmak, kendi olmaktı. seboist.com Her zaman samimiyeti ve o kusursuz sesiyle göz doldurdu. Yaşadığı sıkıntıları, mutlulukları, kızgınlığını, sevgisini, aşkını, tüm duygularını tüm samimiyetiyle bir dostuyla paylaşırmışçasına, şarkıları aracılığıyla paylaştı bizimle..( http://www.seboist.com/sebnemferah.html)
Ankara konser fotoğraflarımız en yakın zamanda sizlerle :)
Şebnem Ferah laranjit olması nedeni ile bu aksam gerçekleşecek TEGV projesinde sahne alamayacaktır.
Acil şifalar kraliçem...
 

6 Aralık 2011 Salı

03 Aralık 2011 İstanbul konserinde kimler bizimleydi??

22 Kasım 2011 Salı

Şebnem ferah sevenlerin buluştuğu sayfamız herkese hayırlı uğurlu olsun hepiniz hoş geldinizzz :D